2001 Uzay Efsanesi, Rama ve Çocukluğun Sonu kitaplarının yazarı ve bilimkurgu edebiyatının efsane isimlerinden Arthur C. Clarke; yeterince gelişmiş bir teknolojinin sihirden ayırt edilemeyeceğini söylüyordu.
Bu perspektiften bakıldığında, yeterince gelişmiş teknolojileri hayal ederek bizlere sunan bilimkurgu yazarları, yalnızca bugün değil gelecekte de sihir gibi görünecek gelişmelere eserlerinde yer veriyorlar. Philip K. Dick’in henüz 1956’da kaleme aldığı ‘Azınlık Raporu’ (The Minority Report) romanında geçen göz ve yüz tanıma teknolojilerini düşünün. Ya da William Gibson’ın henüz ortada www (world wide web) yokken 1984’te yazdığı Neuromancer romanında işlediği siber hırsızlık/korsanlık konseptini düşünün. Bu edebi yaklaşımlar toplumun bir kesimi için halen sihir gibi görünse de, hayatlarımızın sıradan birer gerçeği haline geldi.
Alıntılar yaptığımız, atıfta bulunduğumuz bu yazarlar dışında H.G. Wells, Isaac Asimov gibi bilimkurgu yazarları da yeni tanıştığımız birçok teknolojinin yıllar önceden müjdeleyicisi olmuşlardı.
DNA’ya veri yükleme, beyinden beyine veri transferi gibi erken dönem gelişmelerini takip ettiğimiz çalışmalar bir yana; bugün birçoğumuza çok uzak görünen, ihtimal dahi vermediğimiz ve elbette sihir olarak dahi değerlendiremediğimiz konseptleri, fikirleri, olası buluşları düşünün. Güncel edebi ve görsel bilimkurgu eserlerinde ortaya koyulan konseptleri, fikirleri ve olası buluşları inceleyin.
Geleceğin bilimi, önümüzde durup gerçeklenmeyi bekliyor olabilir mi?
Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 8 Eylül 2017 tarihinde yayımlanmıştır.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi
Müşteri İlişkileri ve İş Geliştirme Yöneticisi