Teknolojinin hakim unsur olduğu yeni iş dünyasında her işin üstesinden kolayca geliniyor, her proje olumlu şekilde sonuca ulaşıyor mu?
Bu sorunun cevabı bugüne dek bilişim başta olmak üzere teknoloji temelli projelerde rol alan ya da projeyi uygulatan herkes için değişkendir elbette. Ama her şey de mükemmel gitmiyor tabi ki.
Yeni projelere, teknoloji merkezli çalışmalara ve uygulama süreçlerine ciddi kaynaklar ayrılıyor. Hem altyapı ve donanım maliyetleri, hem de işgücü maliyetleri yüksek bir alan olan bilişim teknolojilerine hepimiz daha aşinayız. Ancak bu projeler (biraz da teknolojinin doğası gereği) yola çıkıldığında yapılan planlamadan zamanlama, kaynak ve sermaye yatırımı anlamında uzaklaşma eğiliminde. Bu uzaklaşma kontrol edilemediği ölçüde sorunlar su yüzüne çıkmaya başlıyor. Peki nerede dur demek gerek?
Concorde’u hiç duydunuz mu? Ticari anlamda tam bir facia olarak anılacak olan bu yolcu uçağı, bir teknoloji ve havacılık harikasıydı. Şimdi ise bu uçağın adını istenilen sonuçları verememesine rağmen kaynak ayırmaktan vazgeçemediğimiz projeleri açıklamak için kullandığımız ‘Concorde Yanılgısı’ teriminde anıyoruz. Uçak ilk deneme uçuşlarında başarısız olmasına rağmen teknoloji perspektifinden çığır açıcı bir gelişmeyi doğurabilir görünüyordu. Yatırımcılar geçmiş yatırımlarını çöpe atmamak için projeye umutla sarılarak kaynak ayırmaya sürdürüyorlardı. Yalnızca 20 adet üretildi ve ticari olarak başarısız bir ürün olarak tarihe karıştı. İnsan yapımı efsanevi araçlar arasında tarihteki yerini almış görünüyor.
Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 23 Şubat 2018 tarihinde yayımlanmıştır.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi
CIO