Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 14 Temmuz 2017 tarihinde yayımlanmıştır.
Her geçen gün yeni teknolojiler ve yeni iş çözümlerinin geliştirilmesiyle yalnızca kurumsal yapılar değil, iş hayatına bakışımız ve davranışlarımız da değişiyor. Şirketler kendilerini bir üst seviyeye çıkarmak için yeni çözümlerden en hızlı şekilde yararlanmak için kaynak planlamalarını yapıyor, ancak çalışanlara dayatılmış ya da öğretilmiş davranışların bu teknolojik dönüşümlerden nasıl etkileneceği göz ardı ediliyor.
Yıllardır kullanılan ERP, CRM, HRM gibi sistemlerin yanına şimdi sektörlere/çalışma alanlarına özel yeni iş araçları da ekleniyor. Özellikle yazılım sektörü bu konuda lokomotif satın almacı olarak ön plana çıkıyor. Slack, Github, Trello gibi uygulama ve araçlar davranış biçimlerimizi dönüştürmekte önemli rol oynuyor. Artık geleneksel sayılabilecek e-posta aracılığıyla iletişim kurmaya çalıştığınız bir iş ortağınızdan aylarca geri bildirim gelmezken, Slack’ten yazarak anında dönüş almak mümkün. Hatta bu durum sektörel bir standarda dönüşme eğiliminde. E-mail iş akışı araçlarının pazara hakim olmaya başlamasıyla adım adım tarihe karışmaya başlıyor. Elbette bu durumun en önemli nedenlerinden biri siber güvenlik konusu olduğu için, e-mail aracılığıyla kritik bilgilerimizi paylaşmaktan çekinir hale geliyoruz.
Çalıştığımız, ortağı ya da yöneticisi olduğumuz şirkette herhangi bir süreci dönüştürmek üzere yola çıktığımızda aklımıza ilk gelmesi gereken terim ‘Deneyim Tasarımı’ oluyor. Zira değiştirmek istediğiniz sürecin yerine koyacağınız yeni iş akışını kullanacak olanlar, deneyimleriyle kendini sürekli yeniden tanımlayan ve geliştiren çalışanlarınız oluyor. Süreçleri, iş akışlarını, uygulamaları tasarlamak yerine doğru ‘deneyimi tasarlamak’ yalnızca yenilenme sürecinizi kolaylaştırmayacak, aynı zamanda bu yeni sistemleri kullanacak kişilerin ruhuna dokunacak ve kendini kabul ettirecek ‘insani ve işlevsel’ süreçlere sahip olmanızı sağlayacak.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi Müşteri İlişkileri ve
İş Geliştirme Yöneticisi