2011 yılında yayınlanmaya başlayan ve distopik bilimkurgu türüne dahil edilebilecek Netflix dizisi Black Mirror’ı bilmeyen kalmadı. Her bölümü birer orta metrajlı film olarak değerlendirilebilecek dizide her bölümde birbirinden farklı konuları işleniyor. Black Mirror, yakın ya da orta vadede edineceğimiz teknolojik birikimin ve hayatımıza doğrudan etki edecek gelişmelerin sonucunda insan, medya ve teknoloji ilişkisinin nereye doğru gideceğini işleyen bir bilimkurgu dizisi olarak tarif edilebilir.
Las Vegas’ta düzenlenen ve alanının en büyüklerinden olan tüketici elektroniği fuarı CES 2018’de tanıtılan teknoloji ürünlerini görüp de Black Mirror’ı hatırlamamak imkansız. Diziyi izlemeyenleri en azından birkaç bölümüne göz atmayı, zaten izleyenlere ise CES’te tanıtılan son teknoloji ürünleri üzerine Black Mirror perspektifinden düşünmeyi öneriyoruz. Fuarda öne çıkan birkaç konsepte birlikte göz atalım.
Otonom pizza servisi mi?
Sürücüsüz (otonom) araçlar sadece günlük ulaşım anlayışımızı değil alışveriş, beslenme ve eğlence alışkanlıklarımızı da kökten değiştirecek gibi. Toyota tarafından geliştirilen otonom ve elektrikli araç E-Palette tam da bu türden devrimci bir konsept. Toyota’nın bu projede birlikte çalıştığı Uber, Amazon ve Pizza Hut gibi iş ortaklarına bakarak, yenilik getirmeyi tasarladığı alanın ne olduğu da anlaşılabilir. E-Palette alışveriş imkanlarını ayağınıza getirebilecek, akşam yemeğinizi kuryesiz size ulaştıracak ve hatta istediğiniz yerde sizi karşılayacak otel odanız olabilir. İlk olarak 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda kullanılacak olan bu araç henüz bebek adımları ile ilerleyebilecek bir teknolojik seviyede, ancak gelecekte nerelere varabileceğini tahmin etmek zor değil.
Black Mirror’ın son sezonunda karşımıza çıkan otonom pizza servisi aracı ile E-Palette arasındaki müthiş benzerlik elbette gözlerden kaçmadı. Hatta Pizza Hut ve Black Mirror resmi Twitter hesapları arasında bir diyaloga dahi konu oldu.
Gözün Görmediği
Artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik konuları gündemden hiç düşmese de, henüz kat edilmesi gereken çok önemli mesafeler olduğu bilinen bir gerçek. Günümüzdeki haliyle dahi büyüleyici denilebilecek bu teknolojilerin gelecekte ulaşacağı noktayı hayal etmeye çalışmak bile keyifli bir düşünme pratiği.
Ancak ilk fırsatta çözülmesi gereken daha önemli sorunlar var. Samsung C-Lab’in prototip olarak ürettiği Relumino bu tip bir örnek. Görme sorunları olanlara yönelik tasarlanan akıllı gözlük çevredeki nesnelerin sınırlarını keskinleştirmek, yazıları zeminle kontrast hale getirerek okumayı kolaylaştırmak gibi fiziksel olarak dezavantajlı kişilerin çevre ile olan etkileşimlerini güçlendirmek üzere tasarlanmış bir ürün.
Gerçekliği güçlendirmek için tasarlanan bu ürünler aydınlık değil de, karanlık bir gelecekte başımıza nasıl işler açar, bu apayrı ve upuzun bir tartışmanın konusu.
Transhümanizme Doğru
Nesnelerin interneti ve giyilebilir teknolojiler de Black Mirror dizisinde geleceğin başlıca unsurları olarak karşımıza çıkıyor. Şakağınıza yapıştırıp zihinden zihine iletişim kurabileceğiniz bir ürün henüz raflarda yerini almamış olsa da, gözler önüne çıkan örnekler geleceğin teknolojilerinin kaba hatlarını çizmeye başlıyor.
L’Oreal, MC10 ve Fuseproject işbirliği ile ortaya çıkan UV Sense, tırnağınızın üzerine bir süs gibi yapıştırabileceğiniz kadar küçük bir UV sensörü. Vücuda gelen UV miktarını ölçen cihaz, tehlike arz edecek miktarlar ölçmeye başladığında kullanıcısını uyarıyor. Son derece basit olsa da oldukça işlevsel bir ürün olarak öne çıkan UV Sense, giyilebilir teknoloji konseptinin en net örneklerinden biri.
Biyolojik varlığımızı korumak üzere çalışan teknolojik buluşlarımızla adım adım transhümanizme mi gidiyoruz bilinmez. Ancak bir gerçek var ki göz yummak mümkün değil, bilimkurgu filmlerinde görüp büyülendiğimiz ürünler ve konseptler artık günlük hayatımıza girmek üzere.
Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 19 Ocak 2018 tarihinde yayımlanmıştır.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi
Müşteri İlişkileri ve İş Geliştirme Yöneticisi