Pareto’yu, bilhassa mikro iktisat kavramına aşina olanlar iyi hatırlayacaktır. “Pareto Optimumu’” dediğimiz zaman, biraz daha netleşir aslında. Peki ya, “arz – talep dengesi” desek? Şimdi her şey netleşti değil mi?
Pareto, ekonomik denge konusunda ilginç bir teoriye sahip. Refahın, hiç kimsenin durumu kötüleşmeden bazı kişilerin durumu iyileşebiliyorsa arttığını savunuyor. Bu savının devamında, eğer “iyileşme” süreklilik kazanırsa ve artık bir kişinin dahi iyileştirme olanağının kalmadığı dönemde refahın maksimuma ulaştığını öne sürüyor. Pareto’nun öne sürdüğü bu sistemde artık refah düzeyi o kadar artmıştır ki, durumu iyileştirilebilecek bir tane bile muhtaç birey kalmamıştır.
Verimlilik için, üç unsur önemlidir Pareto Optimumu’nda:
- Üretimde etkinlik
- Tüketimde etkinlik
- Üretim ve tüketimde eşzamanlı etkinlik
Günümüzde, hiçbir ülke sisteminde bunun başarılması pek mümkün görünmese de Pareto hiçbir zaman kaybetmez. Zira küçük ölçekte ele aldığımız zaman, üç kişilik bir organizasyondan üç yüz kişilik devasa bir fabrikaya dek her türlü işletmenin mali ve idari işlerinde Pareto Optimumu gözetilmezse işler kısa sürede çığrından çıkabiliyor.
Öyle ya, terfi ve zam sistemi; Pareto’nun öne sürdüğü ve “Dengenin kendi kendisine kurulmakta zorlandığı durumlarda vergilerle sübvanse edilebilir.” şeklinde özetlenebilecek ikinci savından güç almıyor mu sizce de?