Bu yazı Dünya Gazetesi’nde 4 Ağustos 2017 tarihinde yayımlanmıştır.
Toplumsal hayatımızdaki anlamıyla her ne kadar yalan söylemek olarak kodlansa da ‘hikaye/masal anlatmak’, günümüz iş hayatında yükselen bir alana işaret ederek bildiklerimizi değiştirmek üzere yayılım gösteriyor. Daha önce yine bu köşeden İK’cılara (özellikle işe alımda uzmanlaşanlara) önümüzdeki dönemde işe alımını yapmaları gerekecek birçok yeni kurumsal pozisyon tanıtmıştık. Ama bu seferki gerçekten bambaşka, ve özellikle C-Suite olarak anılan üst yönetim/yönetim kurulu seviyesinde bir uzmanlığı işaret ediyor: Hikaye Anlatıcısı (Storyteller).
Hikaye anlatıcıları gitgide daha da önem kazanan bir yaklaşımın sonucu olarak ortaya çıkıyor. Kurumsal şirketlerin pazarlama departmanları, müşteri ya da potansiyel müşteriler ile iletişim kurarken geleneksel reklam/pazarlama modellerinden, yeni dünyayı ve değişen sosyal yapıları daha iyi anlamlandırabildikleri uygulama çerçevelerini benimsiyorlar. Hikaye anlatmak da, hem ürün sahibi/şirket hem de müşteri tarafında etkileşimi güçlendiren bir bağı ortaya çıkarmakta kullanılıyor.
Peki hikayelerin düz metinlerden ya da kurgusal olmayan içeriklerden daha bağlılık yaratıcı etkileri olmasının bilimsel nedenleri neler? Bu soru çok net bir durumu ortaya koyuyor. Kurgusal/hikayeleştirilmiş bilgileri okurken beynimizin yalnızca dil ile ilgili bölgeleri değil, hikayenin içine sürüklenmemizi sağlayacak duygusal merkezler de çalışmaya başlıyor. Böylelikle hikayeleri kolaylıkla içselleştirebiliyoruz.
Hikayeler kurumsal hayat içerisinde bu kadar önemli olunca CFO, CTO, CEO vs. gibi birçok unvan bir adım yana kayıp, yanlarına eklenen CSO (Chief Storytelling Officer) için süitlerinde yer açmaya başlıyor.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi Müşteri İlişkileri ve
İş Geliştirme Yöneticisi