Skip to main content

Ekonomik büyümenin ve gelişme için elbette insanların işgücüne katılımı ve istihdam oranlarının yüksekliği çok önemli. Ama zaman değişiyor, bildiğimiz birçok ezber bozulmak üzere. Geleneksel yollarla çağdaş bir rakibe karşı hareket etmek çok kolay değil. Milyonlarca insanı üretim, hizmet ya da tarım alanlarında istihdam edebilir ve ekonomik bir atılım gerçekleştirebilirsiniz. Ancak rakiplerinizin otomasyon, dijitalleşme ve emek tasarrufu sağlayan teknolojilerle üstel bir büyüme yaratacakları gerçeğini es geçemezsiniz.

Kaç iş kalır geriye…

Otomasyon ve robotik teknolojileri elimizdeki hangi işleri alacak ya da elimizdeki işlerin ne kadarını alacak tam olarak tahmin etmek elbette çok zor. Belki de böyle bir tahmin denemesi boş bir çaba, olası çözümlere odaklanmak daha efektif. Zira otomasyonun istihdama etkisi üzerine yapılan birçok araştırma çok keyifli olmayan oranlar ortaya koyuyor. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerdeki işgücünün üçte ikisinin (aşağı yukarı 1.8 milyar kişi ya da işten bahsediliyor) otomasyon teknolojilerine karşı biraz savunmasız olduğu ediliyor. ABD merkezli düşünce kuruluşu Küresel Gelişme Merkezi geçtiğimiz günlerde bir araştırma yayınladı: “Robot Ordusunun Yükselişi: Gelişmekte Olan Ülkelerde Otomasyon ve Ekonomik Kalkınma, İş ve Ücretlerin Geleceği”.

Söz konusu çalışmayı gerçekleştiren Lukas Schlogl ve Andy Sumner, belirli bir döngü içeren ve fiziksel uğraş gerektiren işlerin önemli şekilde etkileneceklerini söylüyorlar. Bu etki elbette özellikle de gelişmekte olan ekonomilerde ortaya çıkacak, çünkü bu tip fiziksel güce ve döngülere dayalı işler (özellikle üretim alanları elbette) gelişmekte olan ekonomilerde gerçekleştiriliyor.

Pekala bu durum neler getirecek, işsiz yığınlar mı? Yoksa başka tehlikeler mi var? Aslında işsizlik bu sürecin en sonunda ortaya çıkacak bir sorun olarak görülüyor. Daha önce gerçekleştirilen birçok araştırma gibi Sumner ve Schlogl’un bu son araştırmasında da otomasyonun maaş artışlarında duraksama ve azalma yaratacağı, daha sonra da işgücü piyasasında kutuplaşma ve ağır bir rekabet getireceği öne çıkıyor. İşsizlikten önce düşük maaş kronikleşecek demek mümkün. Bu da gelişmekte olan ekonomilerde alım gücünün giderek azalması ve zenginliğin dar bir çevrede sıkışması anlamına geliyor.

Nasıl Çözeceğiz?

 

Elbette bu ürkütücü tablonun bir nebze kontrol edilebilmesi için bir takım önlemler üzerine de düşünülüyor. Bazıları yeni düzen ile baş etmek, bazıları ise yeni düzeni geciktirmek üzerine kurulu bu önlemlerin en öne çıkan üçü de büyük zorluklar barındırıyor. İşgücü maliyetlerini düşürmek (maaşları azaltıp, yan haklarını büyük oranda yok ederek), işgücünü yeni nitelikler kazandırarak eğitmek (temel vatandaşlık geliri de bu paketin içerisinde yer alıyor) ve otomasyonun gelişimini yavaşlatarak kontrol altında tutmak.

Bu olası önlemler ne kadar yardımcı olur bilinmez. Ancak hiçbir önlem almamak da derin bir küresel krize doğru sürüklendiğimiz gerçeği karşısında elimizi kolumuzu bağlayacak. ‘İnsanlık bu tip yıkıcı gelişmeler karşısında bugüne kadar bir şekilde hayatta kaldı, bunda da kalacaktır’ diyenlerden misiniz? Yoksa göz göre göre gelen yakıcı geleceğin etkilerinden minimum yara almak için ‘Hazırlanalım, Kış Geliyor!’ diyenlerden mi?

Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 13 Temmuz 2018 tarihinde yayımlanmıştır.

Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi
CIO