Her gün, her an yeni bir teknolojik ya da bilimsel gelişme yaşanıyor ve bu gelişmelerle bambaşka bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Bilimkurgu filmlerinde dahi görmeye aşina olmadığımız yenilikler ardı ardına hayatımızdaki yerini almaya başlıyor. Bunca gelişmenin tam ortasında bundan 30 yıl sonrasını bir düşünün. ‘Ne kadar değişik olabilir ki’ mi diyorsunuz, öyleyse bir de bundan 30 yıl öncesini bir düşünün. O gün hayalini dahi kuramayacağınız teknolojiler şuan hayat standartlarımız haline gelmiş durumda diyebiliriz. Peki gelecekte insanlığı neler bekliyor, gelin bir göz atalım.
En güzel yaş 1000
İnsanlıkla ilgili emin olabileceğimiz tek bir şey varsa o da herkesin yaşlanıp öleceğidir. Biyolojik varoluşumuz bir yana, Dünya’nın kendisi de çevresel olarak yaşlanıyor. Yaşlanma gibi zor ve çözümü imkansız görünen sorunları çözmek üzere düşünmek de Aubrey de Grey gibi bilim insanlarına düşüyor.
SENS Araştırma Vakfı kurucularından Aubrey de Grey yaşlanmayacağımız bir dünyaya inanıyor. Londra’da gerçekleşen bir etkinlikte söz alan Grey, 1.000 yıl yaşayacak ilk insanın çoktan doğduğuna inanıyor. Biyolojik yaşlanmayı engellemek üzere çalışan Grey “yaşla ilişkili bir hastalık yaşanmayan bir dünyanın mümkün olduğunu” düşünüyor. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde yaşlanmayı engelleyici tedavileri mükemmelleştirecek bir yol bulmuş olabileceklerini de ekliyor.
Bu konuda çalışan tek bilim insanı da Grey değil elbette. Son dönemde duyulan bir başka yaşlanma karşıtı çalışma ise Exeter Üniversitesi’nden. Exeter Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren araştırmacılar hücrelerde yaşlanmayı tersine çevirmenin ve bunun yanı sıra yaşlanmayı önleyici bir genetik mutasyon keşfettiler.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu gibi tedavilerin potansiyel olarak daha erişilebilir ve uygun fiyatlı hale gelmeden önce oldukça pahalı olması bekleniyor. Herkesin erişebileceği bir hale geldiğinde ise yeni sorunumuz Dünya nüfusunun ‘Yaşlanmamak’tan nasıl etkilendiği olacak.
Hafızayı biraz artırsak
Yaşlanmanın önüne geçince varolan hafızamız, fazladan yaşadığımız yıllarda yeterli olabilecek mi sorusu da cevabını buluyor gibi. Şaka bir yana, Alzheimer’ın tedavisinde kullanılmak üzere araştırmalar yapılan bir implant uygulaması ile hafıza kapasitesinin artırılabileceğinden söz ediliyor.
Southern California Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendisliği alanında çalışan Profesör Dong Song, insan hafızasını geliştirmek amacıyla bir beyin implantı çözümü üzerinde çalışıyor. Song Söz konusu cihazı Washington’da yapılan bir Sinirbilim toplantısında “bellek protezi” olarak dinleyicilere sundu.
New Scientist dergisine verdiği röportajda “Bellek işlevini geliştirmek için sinirsel (nöral) kod yazıyoruz. Bu daha önce hiç yapılmamıştı.” diyen Song’un tasarladığı implant, Alzheimer ve bunama hastalarında etkin şekilde kullanılmadan önce birçok teste tabi tutulacak. Ancak bu gelişmenin düşüncesi dahi hafıza sorunlarından muzdarip kişileri heyecanlandırmaya yetiyor.
Kalbe giden yol
Elbette sağlık alanında ortaya koyulan bu gelişmelerle insanlığın ortalama yaşam süresi artacağı gibi, yaşadığı süreçteki konforu da artacak. Ancak bu gelişmeleri duymamızı sağlayan teknolojik çerçeve, bize oldukça büyük tehlikeler de oluşturabiliyor.
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ile kalp pili üreticisi bir şirket birlikte bir duyuru yayınladılar. Kalp pili kullanan 456.000 Amerikalı’ya, önemli bir yazılım güncellemesi edinmeleri için doktorlarını ziyaret etmesi tavsiye edildi; söz konusu güncellemeyi almayan pillerin siber korsanlık girişimlerine karşı savunmasız olabileceği düşünülüyor. Doğru teknik bilgiye sahip kişilerin pillere bağlanması ve cihaz ayarlarında değişiklik yapması durumunda pillerin tamamen durabileceği söyleniyor.
Bu ürkütücü durumun da gösterdiği gibi, geleceğe ilişkin en önemli sorunlardan biri siber güvenlik olmaya devam edecek gibi görünüyor. Kim kalbinin hacklenmesini ister ki?
Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 8 Aralık 2017 tarihinde yayımlanmıştır.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi
Müşteri İlişkileri ve İş Geliştirme Yöneticisi