İnsanlığın bilimsel ve teknolojik yükselişi oldukça hızlı bir şekilde devam ediyor. Yapay zeka ya da robotların gelişimini bir kesim korkuyla, bir kesim ise korkmayı saçma bularak merakla izliyor. Bu iki uç kesimin tartışması da genelde korkunun ya da korkusuzluğun anlamsızlığı üzerine oluyor. Teknolojinin etik ve hukuk üzerindeki etkilerine ilişkin çalışmaları gözden kaçırmamıza neden olan bu korku zemininden bir an evvel sıyrılmak gerekiyor olabilir.
Nöroteknolojiler ve Etik
Etik deyince aklımıza hep sosyal ve kamusal alandaki yansımaları gelse de yeni etik bizi nöroteknoloji ya da biyoteknoloji gibi alanlarda tartışmaya davet ediyor.
Basel Üniversitesi’nde etik üzerine çalışmalar yapan bilim insanları, nöroteknoloji için yeni bir biyogüvenlik tasarısı hazırlıyorlar. Araştırmacıların uyarıları iki konu üzerinde yükseliyor: zihinsel mahremiyet ve insanın bütünlüğü.
Nöroteknoloji ve biyoteknoloji çalışmalarının askeri araştırmalar dahilinde gerçekleştirilmesi birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Beyne yeni özellikler kazandırmak ya da beyni dış faktörleri kontrol edecek şekilde bir arayüz olarak kullanmak üzerine yapılan askeri araştırmalar etik açıdan ne kadar meşru? Elbette bu noktada başka bir tartışma daha ortaya çıkıyor. Askeri olarak kullanılamasın diye bu tip çalışmaları aksatmak, engellemek insanlığı çözülebilecek sağlık sorunlarıyla yaşamaya mecbur bırakmıyor mu?
Hem faydalı hem de zararlı amaçlar için kullanılabilecek teknolojiler artık yeni bir terimle tanımlanıyor: ‘Çift Kullanımlı’. Önceleri tıp ve biyolojide kullanılagelen bu terim, son yıllarda sinirbilim ve teknoloji alanlarında da kullanılır hale geldi. Yeni Etik’i kurgulamaya çalışırken nörolojik temelli hastalıklarla mücadele eden ya da gelecekte edecek her bireyi de düşünmek gerekiyor.
İmplantlar, robotik destekler ve genetik müdahalelerin gelecekte ne gibi sorunlar yaratabileceğini tam olarak bilmesek de tahmin edebiliyoruz. Bu sorunlara rağmen teknolojik gelişmelerden faydalanabilmek insani bir zorunluluk. Teknolojik ve bilimsel gelişmelere ayrılan zaman ölçüsünde etik çalışmalarına yoğunlaşmak da gerekiyor.
Hızla yaşlanan dünya nüfusu ve bunun sonucunda ortaya çıkan beyin hastalıklarının yaygınlığı nöroteknolojilere yönelen yatırımlar bir zaruriyet olarak öne çıkıyor. Etik temelli düzenlemelerin yanı sıra, askeri araştırmalar için de bir kurallar çerçevesinin olması elbette bir gereklilik.
Basel Üniversitesi Biyomedikal Etik Enstitüsü’nde görev alan bilim insanlarından Marcello Ienca; bu bilgiler ve tartışmalar ışığında ortaya koydukları Biyoetik Tasarısı’nı şöyle tanımlıyor: “Tasarımız, bireylerin ve grupların zihinsel bütünlüklerini korumayı amaçlayan düzenlemeler ve etik ilkelerin gelişimini öngörüyor”.
Toplum ve teknoloji ilişkisinde ortaya çıkabilecek olası etik sorunların henüz kavramsal aşamada çözülebilmesinin geleceğimizin neye benzeyeceğini iyi ya da kötü etkileyeceği aşikar. Başımıza ne tür işler açabileceğimizi düşünmeden yola düşmek gibi bir huyumuz var ‘insan’ olarak. ‘Çift Kullanımlı’ da olsa teknolojinin ve bilimin imkan verdiği her buluşu hayata geçirmek de gayet insani bir güdü. Bu yönümüzü yok etmeden kontrol altında tutmak ise Yeni Etik’in gündemi olarak öne çıkıyor.
Bu yazı, 30 Mart 2018 tarihinde Dünya Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi
CIO