Geride bıraktığımız haftada Cenevre’de 70’e yakın ülkeden temsilcinin katıldığı, Birleşmiş Milletler bünyesinde “Yapay zeka ile hareket eden katil robotların yasaklanması” konulu bir konferans gerçekleştirildi.
BM Konvansiyonel Silahlar Kongresi’ne “durumun aciliyeti” vurgusuyla yapılan sunumda, katil robotlara yönelik yasaklayıcı yönetmeliklere duyulan ihtiyacın üzerinde duruldu. Bu oturumun, geçtiğimiz yıllarda insanları yok etmeyi hedeflediğine dair bir ‘şaka’ yapan Sophia’nın Suudi Arabistan vatandaşlığına kabulünden sonra gerçekleşmesiyle, zamanlamanın manidar oluşu kısmını bir kenara bırakırsak; Elon Musk başta olmak üzere 100’ü aşkın bilişim emekçisinin çağrısı hâlâ akıllarda.
Ölümcül robot teknolojisinin şu anda mevcut olduğunun iddia edildiği “Öldürücü Robotları Durdurma Kampanyası”, ne kadar başarılı olur bilinmez. Fakat günümüzde bilhassa yüz kızartıcı suçlardan ötürü hapis yatan eski mahkumların istihdamıyla ilgili hâlâ ciddi sıkıntılar yaşanan iş dünyasında, hüküm giymiş robotların istihdamı da yakında konuşulacağa benziyor.
Savaş teknolojilerindeki üçüncü evrimin, yapay zekanın isyânı olacağı iddiasıyla beraber; istihdam problemi de baş gösterecek. Eğer ki, canlılarla eş hakları olduğunu (dinlenme, fazla mesai, sigorta vs) varsayarsak; hüküm / ceza hâlinde, gündelik hayata adaptasyon da bu hakların bir parçası olmalı.
Peki nasıl olacak?
Öyle ya, yapay zekanın işleri elimizden alıp almayacağını tartışırken, bir de insan öldürmeye teşebbüs eden ve bu yüzden ceza alan bir yapay zekayla aynı işyerinde çalışma fikri… Her halûkarda tüyler ürpertici!
Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 24 Kasım 2017 tarihinde yayımlanmıştır.