Artık her şey cebimizde…
Akıllı telefonların hayatımıza soktuğu “mobil uygulamalar” sayesinde, bir rahatlıktır aldı başını gitti. Adeta kültürümüz oldu.
Keyifli anlarımızın fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşıyoruz, trafiğin yoğunluğuna bakıp en hızlı gidebileceğimiz rotayı belirliyoruz, bankacılık işlemlerimizi sıra beklemeden kolayca hallediyoruz…
Bilgisayar meraklısı bir gencin tek camlı odasında ya da, çok büyük yatırımlarla mühendislerce tasarlanmasının kullanıcılar açısından pek bir önemi yok. Kullanıcılar için esas önemli olan şey, faydalı bir düşünceyi mobil uygulama olarak kullanıyor olmak.
Kitleler yeni yeni internete alışıyorken, şimdi de mobil uygulamaların dünyasına alışmaya çalışıyoruz. Her yeni alanda olduğu gibi, bu alanda da erken girişimciler kazançlı çıkıyor. Artık insanlar ne işle uğraşırsa uğraşsınlar, mobil uygulamalardan faydalanıyorlar. Ya kendi yazılımlarını kullanıp, kendi pazarlarını kendileri yaratıyor; ya da mevcut yazılımlar üzerinden yeni pazarlara ulaşabiliyorlar. Yani her halükarda potansiyel müşterilere ulaşmak için, sanal ortam en büyük yardımcıları oluyor.
Günümüzde birçok işyeri dijital ortama dönüyor, satışlarını internet üzerinden yapıyor. Yalnızca satış yapmanın da ötesinde birçok hizmet de uygulamalar üzerinden servis ediliyor.
Telefon alacak kişiye “Nasıl bir şey istiyorsun?” diye sorulunca “Alo desin, yeter.” klişesi tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. Tıpkı arabaların ‘ayağımızı yerden kesmesi’nin yetmediği gibi, alo demek de yetmiyor. Çünkü asıl aradığımız şey bir ürün ya da hizmete ulaşmaktan çok, kendimizi bir konfor alanıyla çevrelemek. Siri, Alexa gibi teknolojik kişisel asistanların çağına giriyoruz, konfora ulaşma arzumuzun bizi nerelere götüreceğine dair bir tahmin yapmak dahi çok zor.
Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 13 Temmuz 2018 tarihinde yayımlanmıştır.
Umut Özbağcı
Datassist Bordro Servisi
CIO